15 Mart 2024 Cuma

Üç kozalak iki taş

                         


                                                                 Spderman


                                                                         Bitcoin




                               
                        Deniz'in ganimetleri

         Uzun zamandır yazmıyorum. Düşünüyorum neler yapıyorum diye bir İstanbul gezisi sonra yine sessizlik. Kabuğumdan çıkmaya çalışan ipek böceği misaliyim. Bir koza düşünün evin içi aç bilgisayarı aç televizyonu aşağı yukarı evin içinde dolaş. Zorunlu olan yemek temizlik vb.Dışarıda güneş var beni çağırıyor topluyorum kendimi kozadan çıkma vakti geldi diyorum İpek böceği misali . Kitaptan haber bekliyorum şubat sonu oldu mart ortası bir kaç gün içinde haber gelmesi gerek diyorum.  Bekliyorum tıpkı hamilelik gibi doğacak ama nasıl. İlk önce ben elime aldığımda ne hissedeceğim. Anılar hangi aradan çıkıp gelecek karşıma duracak. Evin içi kitap dolu yatırımımız kitap olmuş. Ev değiştirme nedenimiz 16 yıl önce kitaplardan dolayı. Can sıkıntımıza arkadaştı. Takip ettiğim yazarlar vardı. Aynı kitabı tekrar alıp okuduğum şimdi ne yazdı diye merak içinde yazarlar. Hiç tanımadığım dünyaları anlatan yazarlar düş gücü ve kurguları müthiş. 

       Dün torunla sohbet ediyoruz. Şu sıralar bolca boyama yapıyor adları var. Yaptığı şeyin adı piksel art mış. Sipariş aldım diyor peki karşılığında ne verecekler üç kozalak iki taş. Diyorum ki her şey çocuk dünyasında kalsa ne kadar masum takas usulü yaşasak. Kağıt parçası ya da kart veriyorsun yiyecek alıyorsun. Aslında bu da takas sisteminin bir başka çeşidi. Ama kartın içi dolu olmalı. Ekmeği bile kartla alıyoruz. Nasıl bir dünya bu.

       Dışarı bakıyorum mezarlık gibi bir kent içinde tek tük ağaç var. Yaşarken betonlar içindeyiz. İyi ki gökyüzü var. Görmek istemezsen betonları başını yukarı çevir.

       Bahar geliyor topladığım çiçeklerin tohumunu ekmeliyim. Hafta sonu köye gitmeli doğa ile haşır neşir olmalı. Doğanın içine girmeli ruhumu  arıtmalı.

11 Şubat 2024 Pazar

Unutulmayan inci taneleri

 

                                               




                                               Köyde baharın ayak seslerini hatırlatan çiğdemler

      " İstiridye içine kaçan kumu yabancı ve tehlikeli madde olarak algılar ve kendini korumak için bu yabancı maddeyi ürettiği katı, sert, parlak ve güçlü madde olan sedef mineraliyle sarmaya başlar. Zamanla istiridyenin kendini korumak için ürettiği sedef minerali kumu güçlü bir taş haline getirir ve bu taşa 'inci' denir.

           İşte bizim inci taneleri grubumuz böyle oluştu. Emek zaman gerekti. Bir okulun öğretmenler odasında başlayan tanışıklığımız  tıpkı incinin oluşum öncesindeki kum tanesi gibiydik. Kimimiz çok parlak, kimimiz sessiz bir köşede mat, kimimiz köşeli, kimimiz kare. Her birimiz  kumun içindeki ayrı taşlar. Hayat bizi şekillendirdi. Bazen fırtına gördük, bazen yağmur, bazen kar, hiçbirimiz yılmadık. Hayattan kopmadık. Acımızı kendi içimizde yaşadık.

           Bugün eğer bir masanın etrafındaysak, konuşmalara eşlik eden kahkahalar varsa o vaz geçmeyişimizdir. O istiridye içindeki sedefin bizi koruyup saklamasıdır. Sedef parlaktır hem karada hem suda bulunur o "incinin annesi "dir.  Bana hayatta en güzel armağanlardan hangisidir? diye sorsanız "unutulmayan inci taneleri "nin saçtığı ışığın içinde  o gizli kalmış dostlukların nefesinde yaşayan , basit yalnız kum tanelerinin telefonun ucunda, iyi günde ve kötü günde aradığım gerçek arkadaş ve can dostlarıdır derim. Parıldamalarına gerek yok. Benim gönlümde hepsi en parlak yıldızdan bile daha parlaktır. Etrafındaki insanlara öyle ışık saçarlar ki görmeniz için gönül gözünüzün açık olması.

        Öğretmen arkadaşlarımla bir buluşma sonrası etkilenerek yukarıdaki yazıyı  yazdım.

        Füruzan roman, şiir, deneme, çocuk edebiyatı, edebiyatın farklı türlerinde çok eser vermiş yazar sonsuz yolculuğuna çıkmıştır. 

           " Toplumun ezilmiş, hakkı yenmiş, duyarlıklı iç dünyaları keşfedilmemiş insanlarını yazmıştır." 

             Füruzan yaşamını kaybetti. Eserleri ile ebedi yaşayacak.

         

          

1 Şubat 2024 Perşembe

Kitabımın ilk düzeltmeleri geldi

                                                                            







                                          Fotoğraflar İsveç, Norveç, Danimarka  gezisinden

          Dün gece bu saatlerde ayrı bir heyecan sardı beni. Posta kutusuna düşen bir yazının tarifsiz sevinci var. 

         Evet kitabım yolda geliyor.

        Adı " Babamın Tenekeleri"  ilk düzeltmeleri geldi. İçeriği anılar, hikayeler, sevdiklerim ve beni ben yapan şeyler.

         Nasıl olacak? oldu mu? Tıpkı doğum sancıları çeker gibi, bazen güven bazen güvensizlik içinde kaldığım zamanları yaşadım. Ankara kitap fuarında dolaşırken "benim de kitabım olmalı" diye düşledim.  Ve o zaman meğerse gelmiş. Farklı okullarda  Felsefe grubu öğretmenliğinden sonra   Psikolojik danışman/ Rehberlik Öğretmenliği yaptım. Bu dönemde öğrencilerin görüşmelerini yazdığım raporların dışında yazın dünyası ile tanışmamıştım. Sinop Bienalinde oyun yazma atölyesine katıldım. "Kum Zambağı" adlı tiyatro oyunu yazdım. Oyun tır tiyatrosunda oynandı. Son çalıştığım okulda öğrenciler okulun perdesiz tiyatro sahnesinde oyunu çok güzel samimi bir şekilde oynadılar. Ben de yönetmenliğini yaptım.  Baş roldeki oyuncu kızımız heyecanlanmıştı sahneye çıkamadı. arkadaşı sahneye çıkıp çok güzel şekilde oyunu oynadı. Çok yetenekli öğrencilerdi. Birden o günlere döndüm.

            Şu an yaşadıklarım sanki o zaman ki heyecan gibi.

           Şubat sonunda kitabım yayın dünyasında olacak.

           Küçük torunum annesine "Anneannemi çok meşgul gördüm. Kitap düzeltmeleri ile uğraşıyor." diye anlatıyormuş. Onu da heyecan sardı  "kitap kapağını ben yapayım anneanne" dedi  Çocukların okulları tatil olduğu için dünürümle beraber torunlarla vakit geçiriyoruz. bazen dünür alıyor bazen bizdeler. Bazı gece bizde kalıyorlar. Bir gece önce ağabeyi bizde kaldı. Annesine demiş ki " yarın anneannemle plan yapmadık beni ne zaman alacak? ben de yarın gece onlarda kalacağım.  İki gecedir torunlar konuğum. İşte bu hareketli zamanlarda bir yandan torunlar bir yandan kitabım ile haşır neşirim. Bu yazıyı yazdıktan sonra tekrar kitabın okumalarına devam edeceğim.

          Bu gün benim doğum günün. Yaş söylemesem olmaz mı? Yok ya saklamıyorum. Nüfusta yazıyor. Peki hangi yaş?  Dünya yaşım, beden yaşım, sağlık yaşım, hissettiğim yaşım, yüzümde oluşan çizgilerin yaşı. Hangisi belki biri belki hepsi. Aslında kitabımı ya doğum günümde, ya annemin ya da babamın sonsuzluğa ulaştığı zamanda  yayın dünyasında kitapevlerinin raflarında olsun diye planlamasını yapıyordum.  Plan ayrı hayat ayrı. 

         Hep düşlerdim yazdıklarımı fotokopi çekeyim sonra da sayfaları birbirine zımbalayım. Sevdiklerime benden hatıra olsun. Meğer bugünleri rüyamda görsem zor inanacağım dönemi yaşıyorum. Benim de söyleyecek sözüm, anlatacak hikayelerim ve anılarım var. 

17 Ocak 2024 Çarşamba

Yeni blog

 

       Selam "gezen bilir " adlı yeni bir blog açtım. Yazılarımı bu blogta yayımlayacağım. İnternet adresi 

" zefkonu.blogspot.com "

3 Ocak 2024 Çarşamba

Yalnız sandalye

                                                      


"Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma, aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak."

            İçimi hüzün kaplıyor.  İki gündür çöp atarken onu görmekteyim. Saçmalama diyorum kendime alt tarafı sandalye üzerinde sonbahardan kalmış kuru yapraklar. Bir zamanlar  kim bilir hangi evin en güzel yerini süslerken sen buralar neden düştün? Yemek sofrasından güzel anılar kahkahalar arasından evin babası ya da zaman zaman annesinin ya da evin kızı veya oğlunun oturduğu güzel sohbetlerin, anıların, kahkahaların, yaramazlıkların, hüzünlerin, mutlu mesut günlerin...Kız çocuğu oturmuş resim yapıyor, oğlan ders çalışıyor ya da evin en küçük çocuğu sandalyeye tırmanmış ocaktaki yemeğe bakıyor ve karıştırmak istiyor diye hayal ettim.
           Sandalye şimdi bir bahçenin köşesine atılmışsın. Üstünde yağmurlar karlar düşmüş bana mı dememişsin, komşunun kedisi gelmiş oturmuş. Armut ağacına konan kuşun pislikleri düşmüş. Sen yine ilk günkü gibi sağlamsın. Ama şimdi terkedilmişsin arayanın soranın yok. Sahibin seni neden attı? Aslında bu sandalye bir takım altı  ya da dört tane olabilir. Sen neden tek başınasın. Yanında diğer sandalye yok. Belki sevgilin seni terk etti. Bir gün öfkelendi fırlattı. 

     Hikayen neydi senin? yaşlı insanların çocuklarının evinde dolaşırken ben bu ay bu kadar baktım şimdi oğlunda ya da kızının sırası diye bir yerden yere savrulan insanları anımsattı. 

       Bütün gün tek başına olan kapı zil sesini bekleyen insan gibi tek başına mahzun.

      Hikayesi ne bende bilmiyorum. Sadece içimi kaplayan hüzün. Bir gün bizde böyle mi olacağız? 

      Yeni bir yılın ilk günü bahçedeki yalnız sandalye olmamak için güzel anıların, yaşanmışlıkların hatırası yüreğimde. Kim bilir yaşanacak günlerde yalnız sandalye mi olacağız? Yoksa kalabalıklar içinde yalnız. 

        "Tırtıl tam dünyanın sonunun geldiğini düşünmüştü ki; kelebeğe dönüştü!"

14 Kasım 2023 Salı

hayata dair 1

                                                                            













          
                                                      Fotoğraflar Danimarka, İsveç Norveç gezisinden.

                           

       Uzun yaşamaya değil, iyi yaşamaya odaklanmalıyız. Uzun yaşamak yazgıya bağlıdır, iyi    yaşamak ruha. Yaşam doluysa uzundur, ruh kendisi için iyi olanı sağlamayı ve kendine kendine egemen olmayı başardığı zaman yaşam dolu olur.   (Seneca  )                               

 

         Farkında mıyız? Hayat diye tutturmuşuz. Nasılsın ? diye sorarız iyiyiz deriz hep  alışkanlık güzel şeyler olsun. Çok samimi isek başlarız anlatmaya evden, kendimizden, varsa koca, iş, çocuklar ,torunlar en ince ayrıntısına kadar bu hayat dediğimiz gerçekten nedir?

         Oğuz Atay'ın sözleri " Kötü resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü hayat yaşarım düşüncesiyle hiç yaşamadım" hayatta denemek , değişiklik yapmak lazım. Daha önceki tecrübelerin sonucu bazen olumlu olur.

           Çocuk için ödev yapmak okula gitmek okuldan gelip youtube izlemek , babasının iş yerine gidip orada ödevini yapıp ona yardım etmek,  evin geçimin katkıda bulunmak için çalışmak . Kara Afrika'da doğup hiç okul görmeyip ucuz iş gücü olup sabahtan akşama kadar markalı ayakkabıların altını yapıştırmak . Yok böyle olmamalı çocuk dediğin oyun oynamalı gülmeli, kahkahalar atmalı.

       Babaanne torununa sorar "hayat nedir?" diye torun "babaanne felsefe yapma". Acaba biz büyükler belli yaşa  gelsek,  yaş da alsak bu hayattan ne anladığımızı bakınca hayat bu muymuş mu? diyoruz.

         Yaşamak ne gerçekten sadece nefes almak olmamalı. Yemek içmek birde rejim yapıyorsan yeme içmede anlamını yitirir. Gerçekten hayat ne içine sığdırdıklarımız, ne bugünden yarına götüreceğimiz ne yarın öldüğümüzde arkamızda bıraktığımız peki ne o zaman?   Bir süre sonra unutulacağız. o zaman bunca öfke neden? Savaşlar ne için var? Kırgınlıklarımızın ardında yatan nedir? kızgınlıklarımız ne? Kime öfkemiz? Bizi bu kadar heyecanlandıran durum  nasıl açıklanır. Hayat heyecan duymak mı?

           Bir gazetede erteleme ile ilgili bir yazı vardı. Şu soruları soruyor. Neden oturuyorsun? Seni ne durduruyor? Neden korkuyorsun? Hayat da öyle değil mi yaşamak nedir?

          Tüm yazdıklarımı siliyorum. Ve boş bir sayfa açıyorum, içinde kocaman bir boşluk kaybolmak istiyorum, birden yok olmak. O zaman aklıma ölüm geliyor. Yok oluş ve hiçlik o zaman oda anlamını yitiriyor. Boşluk beni yutuyor yutmasına izin vermiyorum. Arızalı dünyanın arızalı insanları beni kaygılandırıyor. Kim bilir başkalarında gördüğüm arızanın kaçta kaçı bende var.  Benim arızalarım ne diye bakarken büyüklük hezeyanına kapılıyorum. Arızam yok. Sizin arızalarınız var mı? diye eşime, arkadaşıma, çocuğuma soruyorum. Kendime dönüyorum, başkaları beni rayımdan çıkarıyor. Sen tren misin? diyorum. Rayından çıktın. Sadece insanım artılarım eskilerim ile diyorum. O da beni anlatmıyor. duygularımı nasıl ifade etmeliyim. Hemen radyonun düğmesine basıyorum karşıma çıkan ilk şarkının satırlarına sığınıyorum.

       Aslında artık radyoda yok onun yerini bilgisayar var. Yotube açıyorum. Erol Evgin'in şarkısı "düşleri olmalı insanın " odama doluyor.

 

Düşleri olmalı insanın

Yerine göre saklı gizli

Yarınlar için çok hevesli

Hatta biraz da çapkın kaçkın

Düşleri olmalı insanın

Kimi yürekte bir uçurtma

Öyle sahici öyle candan

Hem de şöyle en alasından

Yoksa nasıl yürünür acılar boyu

Yollarımız aşkla kavuşmuyorsa

Görkemli bir yalnızlık dünya dediğin

İçinden sevda geçmiyorsa

           Galiba hayata neresinden baktığımıza bağlı kızgınken farklı,  mutluyken farklı, çocuk için farklı, genç için kadın ya da erkek için o zaman hayat dediğimiz içinde bulunduğumuz zamanın anın bizde bıraktığı iz galiba. Rejim yapsak da az yesek de sonuçta yaşamak için yemek gerekir. Boş ver hayatı çok sorgulama kızım oğlum doğduk yaşıyoruz. Güzellikleri de görüyoruz kötülükleri de onun için güzel yarınları düşleyerek hayallere dalarak yarınlara bak diyen iç sesim  Barış Manço' nun "hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde"  şarkısını mırıldanıyor.

21 Eylül 2023 Perşembe

Nereden başlasam

                                                                               








          Hayat kaldığı yerden devam ediyor. Bir haftalık İskandinav Ülkeleri Danimarka ,İsveç, Norveç gezisinin etkisi geçmek üzere. Gezmenin, yeni yerler görmenin, yeni tatların, fiyordların, mekanların güzelliği ayrı inşallah bir gezi yazısında anlatacağım. Gezi yazıları çok birikti. Bir yerden başla dedim kendime erteleme yapma sevdasını bir kenara bırakma. Yıllar önce resim kursuna başlamıştım. Bir türlü evde elime fırça alıp boyama işine  başlayamıyordum. Bir arkadaşım sordu neden? düşündüm önceliğim değil. Günlük hayatın karmaşasında öncelikler değişmişti. Şimdi zaman çok ama yine başlayamıyorum. İnstagrama koyduğum fotoğrafların altına yazdığım yazıların dışında üretemedim. Bazen dedim hayata ara ver ve yeniden başla kendinde o gücü bulursun. Planlama yap. vakit çok, bahane üretme. Yazmayı seviyorum. 

         Ankara tatil dönüşü soğumuş. Güneş ışıklarının yönünü değişmiş. Terasta güneşi ancak akşam üstü görüyorum. Balkondaki ve terastaki saksılar boşalmış. Çok sıcak geçen yaza kaktüslerim dayanamamış. bazıları su istemiş, bazıları coşmuş. "Kaktüslerin bile dayanamadığı sıcaklar" dedim. Ne yazdı ama. Terastaki saksıların içi bolca semiz otu ve sevdiğim cinsten. Tohuma kaçmadan sabahları kahvaltı için topluyorum. Kasımpat zamanı geliyor. Kahvaltıdaki taze otum bol, naneler ve maydanozlar suyu görünce canlandı, Susuzluğa dayanan tohumundan yeni çıkan semizotları. Bazı bitkiler ne kadar güçlü ufak bakım ile varlığını devam ettiriyor. Aslında biz arsız diyoruz ona. Bazı insanlar gibi bir iltifat ,yaptığının farkına var, biraz güler yüz. hemen mutlu olur. 

      Günlük rutinlere başlayayım. uçakta gelirken klimadan hasta oldum. Bir hafta oldu geleli mecburen doktora gittim. İlaç almadan geçmiyor. Dün gece uyanmadan deliksiz uyku uymuşum. Bugün yürüyüşe gidebilirim. Akşam oğlumun konseri var.  Akşamlar için Ankara etkinliklerine bakayım ve tembellik etmeden en az haftada bir ya da iki gün. 

       Neden insan güzel havalar geçmesin kış gelmesin diye düşünür. sanki bu yıl doyasıya yüzmemişim gibi geldi. Üstümde kazak altımda eşortman ayağımda çorap...ben sıcak insanı mıyım? kış olmadan yazın kıymeti nasıl anlaşılır. Her mevsimin güzelliği ayrı.

          Yaz bitmeden ege yollarına düşesim geldi. 

2 Haziran 2023 Cuma

Gelecek geçmişin sırlarında aranmamalı


                                                        

         Çocukluk, gençlik, çalışma hayatı derken yaşamın son virajına hızlı bir şekilde girdim. Zaman sanki birisi arkasından hızlı bir şekilde itmiş. Yaşadıklarım, hatırladıklarım, öğrendiklerime baktım, sorguladım kimdim ben aradığım neydi? bir süre sonra sorgulamaktan vaz geçtim. Sorduğum soruları cevapladım. Yeni bir durumda yeni sorular ortaya çıktı. Yeni durumu çözdüm dedim bir başka durum. Yeter artık diyesim geldi. Labirent gibi bir hayat. Başla yeni bir duruma anla çöz. Geçmişin formülleri işe yaramadı. Yeni duruma yeni formül bulmalıydım. Tabii ki vaz geçmedim. Biraz yavaşla dedim kendime sakin ol. Gözlem yap. Kendini dinle... 

       Atasözleri ve özlü sözleri sevdim hayatı çözmede yardımcı oldu.

     "Yaşınızı doğa belirler ancak kafa yapınızı siz."Wang

      Birde beden var onu da biz mi  genler mi belirliyoruz bilemedim.

29 Nisan 2023 Cumartesi

Baharın armağanı çiriş otu

                                                       

                                







       Doğa uyandı uyanacak derken dışarıda buz gibi havaya inat bahar geldi mi anlayamadım. Ancak parklar, bahçeler, tarlalar, dağlar ve doğa yemyeşil. Sadece yeşil mi? Kara hindibağlar otların arasında sapsarı arzı endam etmişler. Ballı babalar mor renkleri ile çayırları kaplamış. Dikmen Vadi' sinde sakuralar güzellikleri ile doğa severlere çiçeklerini sunmakta. Fotoğraf çekmeyi sevenler ellerinde fotoğraf makinaları ya da cep telefonları ile vadiyi doldurmakta. Selçuk'ta papatyalar bitip yerini mor salkımlara bırakırken benim terasta saksıda papatya açmakta. Datça'da Kıbrıs akasyaları ve sarı papatyalar doğayı sarı renge boyamakta. Leylaklar bizi unuttun parıldayan çiçek Ankara'da açmaya başladık demekte. Mor rengin asaletini unutmam hele kokusu beni benden almakta.

        Sadece doğa mı? Uyanıyor. Uyuşukluktan kış grisinden kurtulduğumuza sevinmekteyiz.

        Bahar sadece doğaya değil pazar tezgahlarında da kendini gösteriyor. Çilekler renkleri ve kokusu ile tezgahları kaplamış. Birde otlar taptaze. Geçen hafta pazardan almaya cesaret edemedim. Bu hafta arkadaşım yanımda tarifini verdi. Karlar eridikten sonra ilk çıkan otlardan bir tanesi. Soğana benziyor soğan değil adı çiriş.

      Biraz alayım önce deneyeyim dedim. İyice yıkadım. İnce ince doğradım. Yağda kavurdum. Üstüne yumurta kırdım biraz peynir ekledim, baharatlarını koydum. Çayın yanında   tadı ile eşlik etti.

       Hemen arkadaşımı aradım Neler yapabilirim diye bulgur pilavının içine katabilirmişim. Ayrıca börek yapabilirmişim. O zaman en iyisi Google  bakalım nasıl anlatıyor.

        Çiriş Otu Nedir?

         Çiriş ya da Çiriş otu, Asphodelaceae familyasından Asphodelus cinsinin oluşturan bitki türlerinin ortak adı. Mart ve Nisan aylarında yeşil yaprakları topraktan yeni çıkarken dağlardan toplanan çiriş otu sebze olarak satılır ve çok miktarda tüketilir. Çirişli börek, çorba, sulu yemek ve pilav yapılır.

      Dağ pırasası, kirkiş otu, ya da gulik otu olarak da bilinen çiriş otu, egzama gibi cilt sorunlarına iyi gelen ve bağışıklığı güçlendiren bir bitki türüdür. Bunun yanında hoş kokusu ile bilinen sarı çiçekleri olan çiriş otu, taze kullanıldığı gibi kurutulmuş olarak da kullanılır. Salata, çorba gibi sulu yemekler, börek ve hatta çay formlarında tüketilir.

 

Çiriş Otu Nerede Yetişir?

Genellikle tarlalarda, açık alanlarda ve yol kenarlarında yetişir. Türkiye'de ve diğer ülkelerde yaygın olarak yetiştirilir. Ancak, yabani bitkiler arasında olduğu için toplama yaparken dikkatli olmak gerekir.

 

Çiriş Otu Faydaları Nelerdir?

C vitamini bakımından zengin olması nedeni ile bağışıklık sistemini güçlendirmede destekleyici olan çiriş otunun faydaları şunlardır:

 

Anti-inflamatuar bileşikleri ile inflamasyonu azaltarak, ağrıları hafifletir

İdrar söktürücü özelliği ile idrar yolu enfeksiyonuna iyi gelir

İdrar söktürücü özelliği ile idrar yolu enfeksiyonuna iyi gelir

Adet söktürücü olup, adet düzensizliğini azaltır

Suyu, sivilce ve egzama gibi cilt sorunlarını gidermeye katkı sağlar

Saç dökülmesini azaltıp, kökleri güçlendirir

Hemoroid yani basur belirtilerini hafifletir

İçeriğinde ki saponinler anne sütünü arttırır

Antimikrobiyal bileşikleri yaraların iyileşme sürecini hızlandırır

Çiriş Otu Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Bu faydaların yanı sıra çiriş otu, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller açısından da zengindir. Birçok hastalığın tedavisinde destek olarak kullanılır. Bazı hastalıklara iyi geldiği bilinenler şunlardır:

 

Kas yorgunluğu,

Kulak iltihabı,

Romatizma,

Diş ağrısı,

Regl düzensizlikleri,

        Yarın böreğini deneyeyim. Çorbası da yapılıyormuş bitmeden gidip pazardan alayım. Bir kısmını buzluğa atayım. Doğadan uzak yaşadığım için temkinli davrandığım çiriş otunun faydaları beni mutlu etti. Öğrenmenin yaşı yok.

       Not: Fotoğraflara bakarken doğada çiçeğine rastlamıştım. Adını bilmiyordum.

23 Mart 2023 Perşembe

Farkındalık

 




                                                      



 Ellerim hala toprak kokuyor o kadar yıkamama rağmen kokusu tenime kadar sinmiş. Neden acaba ne ektim diye düşünüyorum. Sahildeki ev bloğundan öğrenmiştim. Kuru yemişçiden az miktarda ekmek için ayçiçeği almıştım. Martta ekip temmuzda vazo için hazır hale gelmesi gereken zaman. Ne kadar uzun zaman. Daha önce ektiğim bir ayçiçeği topraktan başını uzatmış bana sesleniyor bir kaktüsün dibinde biraz daha büyüsün terasta başka saksıya alınacak. Trakya'da ayçiçek tarlaları aklıma geliyor.

    Ayçiçeğinin çimlenmesi için en az toprak sıcaklığı 8-10 °C olmalıdır. Bu nedenle ülkemizde genelde Mart sonu - Mayıs ortası arasında ekimi yapılmaktadır. Ancak Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Haziran ayında ikinci ürün ekimleri de mevcuttur.

        Oksijen gazetesinde bir yazı vardı. Yemek yerken farkındalık yaratın. Bilgisayar, cep, televizyon hepsini kapatın sadece yemeğe odaklanın bu yemek sizin önünüze gelene kadar olan yolculuğunu düşünün. Örneğin ekmek buğday tohumu kışın ekiliyor baharda yeşermeye başlıyor. Buğday hasadı ile harmanı Ülkemizde Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında yapılmaktadır. Bu aylarda bazı yörelerde hasat başlangıcında, hasat bayramları ile kutlamalar olmaktadır. Sinop'a giderken  yollarda temmuz ayında sararmış olarak toplanıyor buğdayın toplanması onların fabrikaya gönderilmesi un haline gelmesi. Daha bitmedi yolculuk fırıncının ona maya ekleyerek hazırladığı ekmek. Maya ekşi maya için on on beş gün geçmesi hamurun oluşturulması ve fırıncının ekmeğini pişirmesi içinde emeğin ve alın terinin bulunması. Bizim onu alıp soframıza getirmemiz. Nasıl bir uzun serüven. Selçuk"ta her an sıcak ekmek olan fırın var. Ne zaman gitseniz sıcak ekmek buluyorsunuz. Arabaya binince  mis gibi koku. Çocuk oluyorum ucundan biraz koparıyor ağzıma atıyor mutlu oluyorum. Sadece ekmek değil çorba, et hepsinin serüveni var. Köfte yerken o serüven beni rahatsız ediyor. Köydeki evin oradaki sürüler aklıma geliyor. Başındaki çoban onları otlakta otlatırken önümdeki etin  düşününce mutsuz oluyorum. Bir kilo kıyma o arada 300 lira olmuş. Yine çocukluğum aklıma geliyor annem babam Almanya'dayken iki yüz elli gram kıyma alırdı. Bizde o günlere döneceğiz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hayvanlar aklıma geliyor boğazımdan geçmiyor. Kurban bayramı öncesi baktığımız kuzular sonra bayram sabahı kesilmiş hayvanlar yemeği bırakıyorum Bu kadar farkındalık yeter diyorum. Yoğurt yiyesim geliyor o biraz daha masum. İneklerin otlakta beslenmesi sonra süte dönüşmesi. Sağılan sütler eve gelene kadar geçen zamanlar. Sütçüden alınıp kaynatılması oradan yoğurt mayası eklenerek en az altı saat sonra yoğurda dönüşmesi. Galiba yemek yemekten vaz geçeceğim. Deprem bölgesinde aç çocuklar aklıma geliyor. Yutkunamıyorum. Boğazımda kalıyor her şey .

      Cem Adrian" ın dinliyorum ben seni çok sevdim. Sen oku gözlerimden.

Üç kozalak iki taş

                                                                                           Spderman                                         ...