30 Ekim 2017 Pazartesi

sarı sonbahar

       
                                                           






       Balkondan kasımpatları topladım. Kızıl kahve ve mor içine sarıları da serpiştirmeli. Bilgisayarımın önünde. Akşamda salondaki sehpayı süsleyecek.
        Erteleme yapmadan sarıları ilave etmeli. Sarının yanına beyaz yakışır.
        Mevsimler gelir geçer vazodaki çiçekler değişir. Mevsimin rengine kavuşur. Bazen aşk gibi tutkudur yaşamın kendisi.
        Sarı sonbaharın ağaçlarının altında yürümek, yazacağım yazıyı düşlemek, kurgulamak.
        Küçük sevinçleri telefonun ucundaki arkadaşla paylaşmak. Onun heyecanı ve beni motive etmesi ne güzel!
        Yeni bir yazı yazmalıyım.  Tabii ki sonbahar yazısı olmalı. İçinde aşk olmalı mevsimlerin gelip geçiciliğini anlatmalı. Yalancı baharların beni aldattığı gibi sevmenin insan olabilmenin yerine iki yüzlülüğü anlatmalı.
        Ya da tutkuyla sevdiği ama istediği gibi yapamadığı fotoğrafçılığı.
        Nereden başlamalı?
        Tema belli tutku.
         Kişi kadın.
         İçinde aşk olmalı. O zaman karşı cins.
         Aşkın ömrü üç yıl filminde aynı cinslerin aşkı da var.
         Yazmak için zaman gerek, eksikler var. Zihin, düş gücü ,gerçeklik. Aceleye gerek yok.
         Sabır. Sade olmalı, samimi, derinliğine psikolojik tahlil. Bilmek yetmiyor. Kurgu ve kelimelere hakim olma. Sevmek, istemek. Eksiklikleri bilmek, heyecan duymak. Araştırma yapmak.
         Dantel gibi ince ince yavaş yavaş ilmek ilmek örmek gerek.
         Ne mi yapıyorum?
         Düşünüyorum...



       
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne okuyoruz? Babamın Tenekeleri Zehra Konukman'ın ilk kitabı

                                                                                                                                            ...